Sam Mendes' in oscar ödüllü filmini şimdiye kadar izlememiş olan kaçırmasın. Film iki Amerikan Ailesini anlatır, güzel bir sokakta, iki katlı evlerde yanyana iki aile oturmaktadır. Gece ve gündüz kadar farklıdır iki aile.
Burnham Ailesinde anne Carolyn' in sözü geçer. Emlakçı olan Carolyn işinde hırslıdır, ailesini sabah okula ve işe bırakma görevi de onundur. Baba Lester - ki filmin anlatıcısı odur - 14 senedir aynı işi yapan, oldukça normal bir adamdır. Kızları Jane ise ponpon kızlarda yer alan, göğüslerini büyütmek isteyen ve ailesinden nefret eden tam bir ergendir.
Pitts Ailesine gelince... Frank Fitts emekli bir donanma subayıdır, sert disipliniyle ailenin lideridir. Eşi Barbara ve oğlu Rick onun sözünden çıkmaz. Ancak Rick özgürlüğü arar, otlarda ve uyuşturucuda. Epey de para kazanır bu sevimsiz işten.
Filmin ana konusunu taşıyan Angela Hayes ise sigara ve seks gibi alışkanlıklarını saklamadan yaşayan bir liselidir. Açıkçası Jane de ondan büyülenmektedir.
Düğümlerden biri basketbol maçı sırasında çözülür, kızını izlemeye gelen baba Lester, Angela' yı görür ve hayatı bambaşka bir yöne sürüklenir. Bu sahnenin ardından ikinci perde açılır.
Lester rutine ve eşine başkaldırır, işinden şantaj yaparak ayrılır, bir fast food dükkanında işe girer, eşini ve aşığını işyerinde çalışırken yakalar, vücut yapar.
Lester' in tek yakın arkadaşı yan komşu Ricktir. Rick ile saçmasapan muhabbetler eder, esrar içerler. Rick değişime uğrayan bu adamda yeni bir kapı açar, elinden düşürmediği kamerasıyla açtığı kapılardan biri dışında.
Finale yaklaştıkça rutin ve yalanlar yıkılmaya, karakterler kendilerini sorgulamaya başlar. Herkes ayrı bir hayata rotayı çevirmiştir. Odasına girilmesine oldukça sinirlenen Frank, oğlunu yumruklar. Jane, Angela' dan uzaklaşır. Rick, Jane' in kalbini çalar. Son sahneler iki ev arasında ve Carolyn' in arabasında geçer. ' Her yeni gün kalan hayatınızın ilk günüdür, öldüğünüz gün dışında. ' diyen Lester, onu oğluyla yakalayan Frank ve ondan kopmak isteyen Carolyn üçgeninde hapsolmuş Rick ve Jane, New York' a gitmeden önce, Lester, salonda Angela' nın düğmelerini çözmektedir. ' Bu ilk tecrübem olacak ' sözü Lester' in geri çekilmesine yol açar. O anda karakterlerin yaşadıkları yalandan kopmaya başladığını görürüz. Bazıları için bu bir aile fotoğrafıdır, bazıları için kaçıştır, bazıları için de silahtır.
Finalde Frank ve Carolyn' den hangisinin Lester' i vurduğunu başta anlamayız. Aslında o sırada aklımıza sorular takılmıştır. Yaşadığımız hayatın neresindeyiz? Hayatımız kendi seçimlerimiz mi yoksa bir başkasının seçimleri mi? Yalan bizi esir mi aldı?
Bu sorularla noktalanır American Beauty, her insanın vücuduna sıkışmadan özgür kalmayı istediği ama ailesinden kopamayacağı gerçeğini bildiği bir atmosfere giriş yaparız.
5 Kasım 2009 Perşembe
8 Ekim 2009 Perşembe
çılgın toplumdan uzak...
Hardy' nin ünlü romanından yola çıkarak, kalabalık ve gürültünün uzağında, tek başına kalabilmeli, vakit geçirebilmelidir insan.
Zaman zaman bir güç bizi alıp insanların arasına sokar. Sanki onların arasında olmazsak kaybolacağımız zannını taşırız. Ama bu yanlıştır, tam aksine insan tek başına kalabildiği zaman kendini bulabilir, kafasını dinleyebilir, zaman zaman kaçmak ve saklanmak iyi gelir.
Zaman zaman bir güç bizi alıp insanların arasına sokar. Sanki onların arasında olmazsak kaybolacağımız zannını taşırız. Ama bu yanlıştır, tam aksine insan tek başına kalabildiği zaman kendini bulabilir, kafasını dinleyebilir, zaman zaman kaçmak ve saklanmak iyi gelir.
4 Eylül 2009 Cuma
sonbahar buruk bir hüzünle gelir. yazın son demleri ağır ağır hükümdarlığını bırakır, tahttan çekilir ve sonbahar krallık tacını takar. güz yağmurları şehre yaklaşır, bulutlar dolaşır gökyüzünde. şehirden ayrılıp son bir tatil yapmak için sonbaharın ilk demlerini seçmeli insan. boş bir kumsal bulmalı ve ateş yakıp hafif bir müzik dinleyerek gökyüzünü seyretmeli.
9 Ağustos 2009 Pazar
3 Ağustos 2009 Pazartesi
Çarpıntı
Kim olduğunu unutuyorsun adeta. Bambaşka bir dünya ile gerçek dünyanın arasında sıkışmış kalmış gibisin. Kış soğuğunda da, yaz sıcağında da ter birikiyor alnında. Sanki herkes seni takip ediyor. Karanlık sokaklarda peşinden gelen ne? Kim? Neden bu kadar huzursuzsun? Neden gülleri koklamaktan korkuyorsun? Mutluluk en buruk anında bir gülümseme kadar yakın olabilmeli bazen. Karanlığın da, ışığın da sensin, yeter ki gözünü aç ve çevreni dikkatle seyret, hiçbir şey düşünmeden.
1 Ağustos 2009 Cumartesi
Küçük bir hatırlatma...


Manisaspor' un elindeki yetenekli oyuncuları bonservis bedeli talep ederek başka bir takıma gitmesi için izin vermesi son derece normal... Ancak Manisaspor yönetimi, önümüzdeki sezon sonunda Ufuk Ceylan ve Sezer Öztürk' ün kulübe bonservis geliri bırakmadan serbest transfer hakkı kazanacağını da hatırlamalı...
' Söndür o elindekini! '
Malum yasağın ardından kış için sakız ve kürdan depolama çalışmaları başladı. Zor da olsa insanlar yasağa katlanacak, ancak benimsedikleri için değil, ceza ödemek istemedikleri için.
Yasak henüz başlamışken, bir de ortaya bir söylenti çıktı. En ucuz sigara 8 tl olacakmış. İnsanın aklı almıyor, yasaklar ve zamlarla insanları zorla sigaradan koparacağınız yerde, ' Tamamen yasak ' ya da ' Söndür o elindekini ! ' deseniz ya saygıdeğer devlet büyükleri?
Bir de sigara içmeyenlerin tercihine saygı duyulup içenlerin tercihine saygı duyulmaması var ki, o da apayrı bir konu... Hani herkesin tercihi eşitti?
Yasak henüz başlamışken, bir de ortaya bir söylenti çıktı. En ucuz sigara 8 tl olacakmış. İnsanın aklı almıyor, yasaklar ve zamlarla insanları zorla sigaradan koparacağınız yerde, ' Tamamen yasak ' ya da ' Söndür o elindekini ! ' deseniz ya saygıdeğer devlet büyükleri?
Bir de sigara içmeyenlerin tercihine saygı duyulup içenlerin tercihine saygı duyulmaması var ki, o da apayrı bir konu... Hani herkesin tercihi eşitti?
30 Temmuz 2009 Perşembe
Elano Blumer Galatasaray' da!

Gecenin bir yarısı uykuya yaklaşan baygın gözlerle ekrana bakarken Uludağ Sözlük' te görüp başlığına tıkladığımda Galatasaray ile anlaştığını öğrendiğim, ardından Galatasaray' ın resmi sitesine baktığımda resmileştiğini farkettiğim transferin öznesi... Elano Galatasaray' da!
Hiç kuşkusuz, tabi Beşiktaş son bir hamleyle Quaresma' yı getirmez ise, bu sezonun en iyi transferi... Bir yandan da Fenerbahçeli fanatiklere acıyorum, Lincoln' e sataşırken karşılarında Elano' yu buldular. Neyse... Büyük ihtimalle zaten bu transferi kötü göstermeye çalışacaklar.
Elano hem orta sahada oyun kurucu görevinde, hem de kanatlarda oyunu rahatça yönlendirecek usta bir isim Galatasaray' a katıldı. Tebrikler Haldun Üstünel!
28 Temmuz 2009 Salı
Tatsız tuzsuz fanatikler
Zorbalar var, Kazancakis' in sanatına kazandırdığı anlamın çok ötesinde, zorlayıcı ve kaba. Argümanlarını nefretlerini kusmak için sergiliyor hepsi, klavyelerinden nefret dökülüyor. Belki de çok normal insanlar ama yazdıkları her entryde insanların saygı duydukları, taraftarı oldukları takıma laf atmayı marifet sanıyor hepsi. Biri onları eleştirdi mi samimiyetsiz ve deli oluyor.
Bunlardan biri de yaşı kemale ermiş, üst düzey bir işte çalışan, evli barklı biri... Çok sevgili çevresi de, fiillerdeki çok sesliliği bilmediklerinden olsa gerek, kendisinin randevu alınmadan görülemeyeceğini belirtiyor. Komik... Farklı değerlerden nefret eden bir fanatik ile aynı ortamda bulunmam bile çok komik, gereksiz... Atalarımızın değerli sözü geliyor insanın aklına: ' Akıl yaşta değil baştadır. '
Yaşı ve ünvanı ne olursa olsun, Uludağ sözlükte, moderasyonun müdahale etmediği, kendilerini küfür etmeden, ince ince eleştirenleri canını sıkmakla, kalbini kırmakla tehdit eden futbol fanatikleri yüzünden, futbol yazmanın eski tadı kalmadı ne yazık ki... Umarım gün gelir, zorbalar hesaplarını da alır gider, ağız tadıyla futbol sohbeti yaparız, doya doya.
Bunlardan biri de yaşı kemale ermiş, üst düzey bir işte çalışan, evli barklı biri... Çok sevgili çevresi de, fiillerdeki çok sesliliği bilmediklerinden olsa gerek, kendisinin randevu alınmadan görülemeyeceğini belirtiyor. Komik... Farklı değerlerden nefret eden bir fanatik ile aynı ortamda bulunmam bile çok komik, gereksiz... Atalarımızın değerli sözü geliyor insanın aklına: ' Akıl yaşta değil baştadır. '
Yaşı ve ünvanı ne olursa olsun, Uludağ sözlükte, moderasyonun müdahale etmediği, kendilerini küfür etmeden, ince ince eleştirenleri canını sıkmakla, kalbini kırmakla tehdit eden futbol fanatikleri yüzünden, futbol yazmanın eski tadı kalmadı ne yazık ki... Umarım gün gelir, zorbalar hesaplarını da alır gider, ağız tadıyla futbol sohbeti yaparız, doya doya.
Her an tedirgin?
Criminal minds... Law and order special victims unit... Law and order criminal intent... Csi Las Vegas... Profiler... Zevkle izledim hepsini, birbirinden ayıramayarak. Bu diziler bana iki şey öğretti, iyi zaman geçirmemin yanısıra, dünyanın kötü bir yer olduğunu ama kötülüğün yayılmasını istemeyen iyilerin de olduğunu.
O tüyler ürpertici seri katillerin, iğrenç tacizcilerin, kabadayıların, serserilerin arasında iyi bir şeyler yapmak için mesai ve çaba harcayan insanlardan biri olarak hayal ederim kendimi zaman zaman. Her an tedirgin ama asla vazgeçmeyen... Acaba o yüzden mi egoistlerin dünyasında empati kurmaya çalışıyorum? Acaba o yüzden mi çevremdeki herkesin mutlu olmasını istiyorum, çelişkileri kabullenip zaman zaman kendimi unutuyorum?
Bilmiyorum ama her zaman yapılması gereken iyi bir şeyler olduğunu biliyorum. Canavar ve kötü karanlığı sevse de, üstünde birkaç çift göz hissetmeli, egoistin elinden bir şeyler almalı ki eşitlik anlam kazanmalı... Farklı, deli, samimiyetsiz olarak niteleyen laf ebelerinin toprağında yüksek sesle konuşmak ne büyük mutluluk, aslında her şeyi görmek için çaba göstererek...
O tüyler ürpertici seri katillerin, iğrenç tacizcilerin, kabadayıların, serserilerin arasında iyi bir şeyler yapmak için mesai ve çaba harcayan insanlardan biri olarak hayal ederim kendimi zaman zaman. Her an tedirgin ama asla vazgeçmeyen... Acaba o yüzden mi egoistlerin dünyasında empati kurmaya çalışıyorum? Acaba o yüzden mi çevremdeki herkesin mutlu olmasını istiyorum, çelişkileri kabullenip zaman zaman kendimi unutuyorum?
Bilmiyorum ama her zaman yapılması gereken iyi bir şeyler olduğunu biliyorum. Canavar ve kötü karanlığı sevse de, üstünde birkaç çift göz hissetmeli, egoistin elinden bir şeyler almalı ki eşitlik anlam kazanmalı... Farklı, deli, samimiyetsiz olarak niteleyen laf ebelerinin toprağında yüksek sesle konuşmak ne büyük mutluluk, aslında her şeyi görmek için çaba göstererek...
24 Temmuz 2009 Cuma
Yaş ilerledikçe ve beklentiler gerçekleşmedikçe, insan çevresinde sahneye konan oyunu daha net farkedebiliyor. Umutlar, hayaller, istekler gerçekle çakışmayınca geriye kalan sadece hayalkırıklığı, burukluk, güvensizlik ve yorgunluk oluyor.
Tartışmalı yasaklar ve zirveye tırmanan egoizmin arasında, saklanacak, nefes alacak, sessizlikle bütünleşilebilecek bir yer arıyor insan. Kontrolün elinde olmasını, huzuru bulmayı istiyor. Sıfır düşünce... Sıfır istek... Sıfır plan... Aslında plan yapmazken bile alışkanlıklarımız sayesinde planın kıyısında dolaşırken, kaçışlar sayesinde planlardan ve hedeflerden, geçici süreliğine de kurtulabiliyoruz. Hayat sonsuza kadar sessiz ve tepkisiz sürmez, insana espri yapmayı da pek sever. O yüzden hayatın sessiz bir kıyısında, birkaç gün geçirmek çok önemlidir. Biraz olsun kafayı toparlamak, onların arasında sessiz kalıp huzuru beklemek...
Tartışmalı yasaklar ve zirveye tırmanan egoizmin arasında, saklanacak, nefes alacak, sessizlikle bütünleşilebilecek bir yer arıyor insan. Kontrolün elinde olmasını, huzuru bulmayı istiyor. Sıfır düşünce... Sıfır istek... Sıfır plan... Aslında plan yapmazken bile alışkanlıklarımız sayesinde planın kıyısında dolaşırken, kaçışlar sayesinde planlardan ve hedeflerden, geçici süreliğine de kurtulabiliyoruz. Hayat sonsuza kadar sessiz ve tepkisiz sürmez, insana espri yapmayı da pek sever. O yüzden hayatın sessiz bir kıyısında, birkaç gün geçirmek çok önemlidir. Biraz olsun kafayı toparlamak, onların arasında sessiz kalıp huzuru beklemek...
22 Temmuz 2009 Çarşamba
Yorgunluk...
Uludağ sözlük... Üç seneden bu yana yazıyorum bu platformda. Ne yazık ki 3 sene içinde çok şey değişti. Eskiden Krmyrdsn gibi adam gibi Fenerbahçeliler ile öyle güzel sohbetler ederdik ki... Şimdi karşımızda sadece hırçın fanatikler kaldı, özel mesajdan tehdit etmeyi marifet sanan.
Öyle çok şey yüklediler ki sırtıma, kendimi bir hain, bir pislik gibi hissettiğim bile oldu. Kendimi açıklamak zorunda değilim, biraz çaba gösteren tanımıştır beni. Ağız tadıyla yazmaktı isteğim, onu da çok gören tüm sevimli fenerbahçe fanatiklerine teşekkür ederim(!).
Öyle çok şey yüklediler ki sırtıma, kendimi bir hain, bir pislik gibi hissettiğim bile oldu. Kendimi açıklamak zorunda değilim, biraz çaba gösteren tanımıştır beni. Ağız tadıyla yazmaktı isteğim, onu da çok gören tüm sevimli fenerbahçe fanatiklerine teşekkür ederim(!).
17 Temmuz 2009 Cuma
İlk maçın ardından...

Sezonun ilk resmi maçı, 1-1' lik beraberlikle geride kaldı. Galatasaray, genç ağırlıklı kadrosuyla Kazakistan' da sahne alırken, Rijkaard' ın yerleştirmeye çalıştığı sisteme henüz futbolcuların çoğunun hazır olmadığı gözlendi. Önde basan ve sert oynayan rakip karşısında Galatasaray zaman zaman yılgınlık gösterirken, ikinci yarıda tek pozisyonda Arda ve Baros altın değerinde bir golle Ali Sami Yen' e takımlarının avantajlı dönmesini sağladı. Bu gol çok önemliydi. Belki çoğu kişi için kötü giden bir maçın tesellisi, tur ümidinin devamı niteliğini taşısa da, Baros' un golü Rijkaard' ın sistemi için biraz daha zaman verdi.
Yakında lig başlıyor, aksilik olmazsa Avrupa ve kupada da top koşturacak sarı kırmızılı kadro. Oynanacak sistemde ileri uçta golcüler hazır gibi: Kewell sol tarafta, Baros ortada, Keita sağ tarafta hücuma çıkacak ve gol arayacak. Dünkü maç gösterdi ki, ileri uç için gereken derinlik oluşturulmalı, ya Baros ayarında genç bir isim alınmalı ya da Nonda küstürülmeyip takımda tutulmalı, morali yükseltilmeli.
Orta saha ve defans dağınık görünüyor. Yapıcı ve pres yapan oyuncu aranıyor. Ayhan zamanla formunu bulursa bu sıkıntı bir nebze çözülebilir ancak yanındaki isim de en az onun kadar ısıran, iki yönlü oynayabilen bir isim olmalı. Bu yüzden de Linderoth ilk 11' e alıştırılmalı, özellikler İsveçli ön liberoda mevcut. Eğer sabır gösterilirse, Ayhan ile savaşan bir orta saha oluşturabilir. Önlerinde yer alacak Arda' nın alternatifi Aydın gibi gözükse de, Emre Çolak daha hevesli bir hava yakaladı.
Defans en başta gelen sorun... Hızlı hücumculara karşı sıkıntı yaşayabilir. Bu yüzden aynı tip stoperler Servet ve Gökhan' dan birinin yanına onlara nazaran kısa ama daha süratli bir isim monte edilmeli. Sağ bekteki sıkıntı Uğur Uçar, sol bekteki sıkıntı Hakan Balta' nın dönüşüyle zamanla unutulacaktır. Yine de takım içinden ya da takviyeyle bu bölgelerden birine bir futbolcu gelmesi iyi olur.
Geniş açıdan bakıldığında, Galatasaray Kadrosu ve Rijkaard, birbirlerini tanımaya çalışan ve aynı evde yaşayan iki yabancıya benziyor. Eğer birbirlerine kulak verir ve sabır gösterirse ikisi de kazançlı çıkar. Elbette taraftarlar da sabrını koruyup desteğini sürdürmeli...
Son olarak, Galatasaray' ın Ali Sami Yen' de daha çok as futbolcuyla daha disiplinli oynayarak kazanacağını tahmin ediyorum. İkinci bir Tromsö' ye gerek olmadığını onlar da biliyor.
16 Temmuz 2009 Perşembe
Karanlık şövalye
Amacının ne olduğunu bilmez zannedilir hep. Görüntüsü, rüzgarın sürüklediği bir yaprak gibidir. O derece hüzünlü ve zayıf görünür. Yakından bakıldığında sert bir şeyler taşıdığı belli olur oysa, gözlerinin altındaki siyaha çalan çizgilerde, çatık kaşlarında, gözbebeklerinin derinliklerinde anlam arayan bir şeyler vardır.
Uykusuz geceler geçirmiştir, hata yapmıştır, kalp kırmıştır, terketmiştir, terkedilmiştir. Ama asla hayatı ve insanları sevmeyi bırakmaz, belki kendini tüm aksiliklere karşı sert bir ifade zırhının ardına gizlemiştir ama bu korumanın tek amacı hayata devam etmektir. Yoksa şövalye ünvanını boşa taşımış olur.
Süslü ve zengin giyinmez o, herkes gibidir, metroda bacak bacak üstüne atarak oturan yabancı, pazar torbaları taşıyan yaşlı amca, uzaklara dalıp gitmiş dalgının içinde, kalbindedir. Yer ve yön duygusundan, geçmişten ve gelecekten bağımsız, şimdinin aşkını cesaretle taşır. Umut eder ancak umudun kendisine hükmetmesine izin vermez. Bilir ki güç mütevazilik olmazsa kibri davet eder.
Uykusuz geceler geçirmiştir, hata yapmıştır, kalp kırmıştır, terketmiştir, terkedilmiştir. Ama asla hayatı ve insanları sevmeyi bırakmaz, belki kendini tüm aksiliklere karşı sert bir ifade zırhının ardına gizlemiştir ama bu korumanın tek amacı hayata devam etmektir. Yoksa şövalye ünvanını boşa taşımış olur.
Süslü ve zengin giyinmez o, herkes gibidir, metroda bacak bacak üstüne atarak oturan yabancı, pazar torbaları taşıyan yaşlı amca, uzaklara dalıp gitmiş dalgının içinde, kalbindedir. Yer ve yön duygusundan, geçmişten ve gelecekten bağımsız, şimdinin aşkını cesaretle taşır. Umut eder ancak umudun kendisine hükmetmesine izin vermez. Bilir ki güç mütevazilik olmazsa kibri davet eder.
4 Temmuz 2009 Cumartesi
Aşk
Nereden ne zaman geleceği belli olmaz. Kime karşı patlayacağı belli olmayan sönmüş bir volkandır aynı zamanda. İnsanın aşkı araması fayda etmez, aşk onu bulur. En zor ve ümitsiz şartlarda kapıyı çalan, tüm görkemi ve şıklığıyla odur. Güzel ama zor beğenen bir kadındır o, sigarasını öyle tüttürür ki göz gözü görmez, aşk atmosferi bulutlanır ve duygular ciddi biçimde gölgelenir.
Uzak iklimlerde yaşar aşk, oysa bir o kadar da yakındır. Tercihlerin ve beğenilerin şekillendirmesi zordur aşkı, dört dörtlük hayaller her ne kadar kalbe enerji katsa da, gerçek aşk ile uyuşmaz, hayaller kadar parıltılı olmaz.
Birinin gözlerine baktığınızda gözlerinizi çekemiyorsanız, o da çekemiyorsa, onu daha çok merak ediyorsanız, en alakasız biçimde aklınıza geliyorsa... O zaman aşklar diyarına hoşgeldiniz!
Uzak iklimlerde yaşar aşk, oysa bir o kadar da yakındır. Tercihlerin ve beğenilerin şekillendirmesi zordur aşkı, dört dörtlük hayaller her ne kadar kalbe enerji katsa da, gerçek aşk ile uyuşmaz, hayaller kadar parıltılı olmaz.
Birinin gözlerine baktığınızda gözlerinizi çekemiyorsanız, o da çekemiyorsa, onu daha çok merak ediyorsanız, en alakasız biçimde aklınıza geliyorsa... O zaman aşklar diyarına hoşgeldiniz!
28 Haziran 2009 Pazar
Yazmak ciddi bir iş değildir
Yüzünde hep gerçeklerin ve günlük rutinin taşan sıkıntısı... Gülüyor mu gülmüyor mu? Belki de gülüyor ama ben kaçırıyorum. İşinden zevk almıyor, kendi işlerinden zevk alan insanlardan da. ' Kurgu değil gerçekler var hayatta ' dedi, ' Yazmak ciddi bir iş değildir ' demeye getirdi. Adam sendeci değilim, egoist de. Sorgulamasını bilirim, özeleştiri yapmasını da. Yeter ki küçüklü büyüklü saldırılara dönüşmesin. Ona hak veriyorum aslında, her gün oturup yazdığımı görüyor, değişik bir dala tutunduğuma şahit oluyor, beni anlamadığını anlıyorum.
Belki çok katı düşünüyorum, bazen de aklımın iplerini tutamayıp kağıdıma döküyorum, ortaya ilginç şeyler çıkıyor. Oysa yazmak sadece bir hobi değil, aynı zamanda bir kaçış benim için... Hayattan ve renklerden zevk almanın bir başka yöntemi... Robotlardan olmadığım için seviniyorum, bir işim var ancak o işe kendimi körü körüne kaptırmıyorum. Bazen görmemek, bakmamak, akışına bırakmak gerekiyor, bazen de yazmak.
Biliyorum, yine gelecek o keyifsiz yüz ifadesiyle, yine sitemler edecek, hatta laflar sokacak bazen de. Yine de kalem ve klavyeye hükmeden ellerim durmayacak. Ona inat değil asla, kendi yolumun doğru olduğunu göstermek amacıyla başkasının yolunun yanlış olduğunu asla iddia etmem. Sadece birazcık saygı, birazcık hoşgörü... İstediğim ve beklediğim...
Belki çok katı düşünüyorum, bazen de aklımın iplerini tutamayıp kağıdıma döküyorum, ortaya ilginç şeyler çıkıyor. Oysa yazmak sadece bir hobi değil, aynı zamanda bir kaçış benim için... Hayattan ve renklerden zevk almanın bir başka yöntemi... Robotlardan olmadığım için seviniyorum, bir işim var ancak o işe kendimi körü körüne kaptırmıyorum. Bazen görmemek, bakmamak, akışına bırakmak gerekiyor, bazen de yazmak.
Biliyorum, yine gelecek o keyifsiz yüz ifadesiyle, yine sitemler edecek, hatta laflar sokacak bazen de. Yine de kalem ve klavyeye hükmeden ellerim durmayacak. Ona inat değil asla, kendi yolumun doğru olduğunu göstermek amacıyla başkasının yolunun yanlış olduğunu asla iddia etmem. Sadece birazcık saygı, birazcık hoşgörü... İstediğim ve beklediğim...
Metro
Metro sadece yolculuk için kullanılmamalı... Birazcık çevreye bakınca, farklı katmanlardan bir sürü insanın buluşma noktası olduğunu farketmek güç olmaz. Yolculuk yapılacak süre içerisinde, insanların yüzlerinden, sözlerinden, giyimlerinden çok şey çıkartabiliriz, bir nevi gözlem kaynağı olarak değerlendirebiliriz. Denemediyseniz deneyin, elbette biriyle de çok fazla göz göze kalmayın.
24 Haziran 2009 Çarşamba
Kalbin sabahı
Mantığın getirdiği sabahın ilk ışıklarıyla kalbin özlem duyduğu sabahın ilk ışıkları bir değildir. Tarihin başından beri aşk ve mantık arasında bocalayan insanoğlu, her zaman karar vermek, tercih yapmak durumunda kalmıştır. Zorlayan bu tercihler duygular ve içgüdüler ile doruk noktasına ulaşmış, insan düştüğü belirsizlik kuyusunda acı çekmiştir.
Oysa her ruh kendi kalbinin kılavuzluğunda sabaha ulaşmak ister. Kyrallar ve geleneklerin kapattığı kapılardan kılavuzu yoksa geçemez, o kılavuz da iyiyi ümitleyen ve güneş ışığını yudumlamak isteyen kalpten başkası değildir.
Oysa her ruh kendi kalbinin kılavuzluğunda sabaha ulaşmak ister. Kyrallar ve geleneklerin kapattığı kapılardan kılavuzu yoksa geçemez, o kılavuz da iyiyi ümitleyen ve güneş ışığını yudumlamak isteyen kalpten başkası değildir.
22 Haziran 2009 Pazartesi
Detaylar
Eğer insan detaylara aşırı kapılırsa, kararlarını etkileyecek derecede bir önyargıya sahipse, yüzeyde olanları kaçırabilir ve hatalı bir karar vermenin pişmanlığını yaşar. Bazen, nehrin sürüklediği bir yaprağa benzemek yeğdir, hayatın çeşitli kapıları açmasına izin verip herhangi bir müdahalede bulunmamak. Aksi takdirde insan kısa devre yapabilir.
Her güzel şey bitermiş
Teoman' ın Süpriz şarkısında geçer: ' Her güzel şey bitermiş. ' . Sonrasına gelince, aşk nedensiz sevmek olsa da, insan kendi kendine sevince sadece delirebilir.
Kedi erişemediği ciğere mundar dermiş durumu değil bu, ama aşk insanı seçiyormuş, onu anladım. Tutkuyla hayalini kurduğunuz tüm güzel aşklar daha başlamadan bitiyorsa ortada bir sorun vardır ve eğer sevdiğiniz biri sizi sevemiyorsa, sizi seven birini de siz sevemeyebilirsiniz.
Bir kısır döngü var ortada, belki sizden kaynaklı belki de başka bir şeyden... Ama kaynağı ne olursa olsun insanın içindeki aşkı öldürdüğü kesin.
Kedi erişemediği ciğere mundar dermiş durumu değil bu, ama aşk insanı seçiyormuş, onu anladım. Tutkuyla hayalini kurduğunuz tüm güzel aşklar daha başlamadan bitiyorsa ortada bir sorun vardır ve eğer sevdiğiniz biri sizi sevemiyorsa, sizi seven birini de siz sevemeyebilirsiniz.
Bir kısır döngü var ortada, belki sizden kaynaklı belki de başka bir şeyden... Ama kaynağı ne olursa olsun insanın içindeki aşkı öldürdüğü kesin.
21 Haziran 2009 Pazar
Önyargı
Tüm kalıpların ötesinde, çağımızın en büyük hastalıklarından biri önyargıdır. Eğer bir insanı baştan kendi kafanızda biçime sokarsanız, daha sonra elinize geçen bulgular ne olursa olsun, o kişi gözünüzdeki görüntüsünden çok zor kurtulur. Herkese fırsat ve zaman tanınmalı, köprüler baştan atılmamalıdır.
20 Haziran 2009 Cumartesi
...
Kelimeler, cümleler, sabır, güven tükenir ve bazen sessizliğin koynunda buluveririz kendimizi. Oysa her şey ne kadar normal görünmektedir, öyle değil mi? Sevgili parlak güneş yine gökyüzündedir ve bize ' Haydi, dışarı çık, kendin için yaşa ' demektedir. Kendimizi düşünmeden ve başkalarını önemsemeden geçirdiğimiz her gün kayıptır, ruhumuzda yeni bir deliktir. Daha fazla delik açılmaması için zihnimizdeki böcekleri kovalamanın bir yolunu bulmalıyız.
19 Haziran 2009 Cuma
Kaçma vakti
Bu diyarlardan gitmeli... Elbette zamanı geldiğinde, plansız, programsız, sebepsiz, özgür iradeyle gitmeli... Geçmiş ve gelecğin olmadığı buz gibi bir sessizlik içinde, tek tanıdık sesler şarkılar olduğu halde gitme zamanının geldiğini bilmeli... Elbette fazla yük almadan ve nerey gideceğini bilmeden... Çünkü her gidiş aynı zamanda bir dönüştür, bulutlu şehrin havası değişirse geri dönme vakti gelmiştir. Yalancı peygamberler susarsa geri dönme çanları çalar. O zamana dek gurbetlerde koklamalı çiçekleri, duymalı kalplerin atışını...
18 Haziran 2009 Perşembe
Sen gidince bak neler oldu?
Riijkard' ı getirdiği sezonun başında savunmanın aslan yüreği Servet' i gönderen, kendi içinde çelişkilere düşmüş Galatasaray Yönetiminin, savaşçı ve yürekli bir stoper transfer etmemesi durumunda sıklıkla duyacağı nağmeler olacak bunlar. Aşk yönetime değil, Galatasaray' a öyle ki... Yönetimler gider, Galatasaraylılık kalır, bir de tekmeye kafa atan ve Galatasaraylılık ruhunu en iyi biçimde taşıyan Servet gibiler... Kalplerde...
Umut
Umut öyle ilginç bir kelime ki, unut eylemini hatırlatıyor. Bardağın boş - dolu tarafı muhabbetleri, günün küçük canavarları, kahkahalar ve sesizlik... Kalbin her atışında umudun yer kapladığı gerçeği...
Bu gerçeğe inanmak umuda inanmak ile aynı şey mi? Bence değil... Öyle olsaydı küçükken dinlediğimiz masallar gibi pespembe yaşardık hayatı. Ama egoistlerin, kötülerin, seri katillerin, kibirlilerin ve patavatsızların olduğu bir dünyada, umut yalnızca günü geçirmek için alınan bir sakinleştiricidir, değişikliklere yol açmaz.
O sebeptendir ki umuttan yüksek doz alınmamalıdır, yoksa kırılan hayallerle aynı etkiyi verir, güzeller güzeli gider, matematik gibi nefret edilen dersler kariyer yollarını tıkar ve herkes sizi değil geyik muhabbetlerini dinler.
Hayaller mi? Değerler mi? Ciddiyet mi? Parlayan, uzak galaksilerin yıldızlarıdır onlar. Hadi ama, dile düşürmeyelim onları, ölmesinler.
Bu gerçeğe inanmak umuda inanmak ile aynı şey mi? Bence değil... Öyle olsaydı küçükken dinlediğimiz masallar gibi pespembe yaşardık hayatı. Ama egoistlerin, kötülerin, seri katillerin, kibirlilerin ve patavatsızların olduğu bir dünyada, umut yalnızca günü geçirmek için alınan bir sakinleştiricidir, değişikliklere yol açmaz.
O sebeptendir ki umuttan yüksek doz alınmamalıdır, yoksa kırılan hayallerle aynı etkiyi verir, güzeller güzeli gider, matematik gibi nefret edilen dersler kariyer yollarını tıkar ve herkes sizi değil geyik muhabbetlerini dinler.
Hayaller mi? Değerler mi? Ciddiyet mi? Parlayan, uzak galaksilerin yıldızlarıdır onlar. Hadi ama, dile düşürmeyelim onları, ölmesinler.
Hayattan bıkmak
Eğer hayalleriniz gerçekleşmiyor ve başkalarının tavsiyeleriyle yaşamaya devam ediyorsanız, hayat ciddi biçimde sıkıcı ve anlamsız hale gelmeye başlar.
O yüzden kaçıp gitmek ya da ortalarda görünmemek en akıllıcasıdır. Her gün gözünüzün önüne istemediğiniz bir manzara çıkarken, eski duyguların taştığı şeker şey her metroda belirme kapasitesine sahipken başı çevirerek yaşamak hem fiziksel hem de ruhsal sağlığınız açısından sakıncalıdır. O yüzden bazen susup saklanmak en iyisidir.
O yüzden kaçıp gitmek ya da ortalarda görünmemek en akıllıcasıdır. Her gün gözünüzün önüne istemediğiniz bir manzara çıkarken, eski duyguların taştığı şeker şey her metroda belirme kapasitesine sahipken başı çevirerek yaşamak hem fiziksel hem de ruhsal sağlığınız açısından sakıncalıdır. O yüzden bazen susup saklanmak en iyisidir.
İlişki
Bir ilişkiye başlamadan önce geçmiş ve gelecekle ilgili her şeyi bir kenara bırakıp, o an hissedilen duygulara odaklanmak kesinlikle gereklidir. Aksi takdirde ilişki başlamayacağı gibi ondan söz etmenin bir faydası da olmaz.
Eğer rüyalarınızda kırmızılar içinde danseden güzel bir kadın görüyorsanız ve market sırası, yüzme havuzu, metro durağı gibi alakasız bir yerde onunla karşılaşmayı bekliyorsanız, Murphy gibi düşünmeli ve hoşlandığınız kişinin karşınıza çıkmayacağını, çıksa bile sizden hoşlanmayacağını aklınıza sokmalısınız.
O arabesk ' Benim sevdiğim beni sevmez, beni seveni ben sevmem ' yorumu hiç bu denli anlam kazanmamıştı. Haa, hala bir umudunuz varsa da bol bol espri yapın ve küçük jestlerde bulunun, yapamıyorsanız da tüm günü uyuyarak geçirin çünkü onun gözünde başkası vardır. Umutlanmayın ve beklemeyin, yoksa siniriniz bozulur.
Eğer rüyalarınızda kırmızılar içinde danseden güzel bir kadın görüyorsanız ve market sırası, yüzme havuzu, metro durağı gibi alakasız bir yerde onunla karşılaşmayı bekliyorsanız, Murphy gibi düşünmeli ve hoşlandığınız kişinin karşınıza çıkmayacağını, çıksa bile sizden hoşlanmayacağını aklınıza sokmalısınız.
O arabesk ' Benim sevdiğim beni sevmez, beni seveni ben sevmem ' yorumu hiç bu denli anlam kazanmamıştı. Haa, hala bir umudunuz varsa da bol bol espri yapın ve küçük jestlerde bulunun, yapamıyorsanız da tüm günü uyuyarak geçirin çünkü onun gözünde başkası vardır. Umutlanmayın ve beklemeyin, yoksa siniriniz bozulur.
17 Haziran 2009 Çarşamba
Bu sabahların bir anlamı olmalı...
Güneş semti aydınlatıyor ve semt uyanıyor. Değişen hiçbir şey yok. Kalp ve beyin birbiriyle hala meydan savaşı yapıyor, uykusuzluk yerini yavaş yavaş uykuya bırakıyor, 27. yaş süratle yaklaşıyor. Her şey aynı...
Acaba bu gerçekleşmeyen hayallerden, heyecandan uzak sabahlar anlamsız kalmaya devam edecek mi? Güneş ışığı anlamsızlıkların, çelişkilerin ve saçmalıkların sabahlarına mı doğacak hep?
Bekleyip göreceğiz.
Acaba bu gerçekleşmeyen hayallerden, heyecandan uzak sabahlar anlamsız kalmaya devam edecek mi? Güneş ışığı anlamsızlıkların, çelişkilerin ve saçmalıkların sabahlarına mı doğacak hep?
Bekleyip göreceğiz.
16 Haziran 2009 Salı
Servet Çetin

Geçen sezon Galatasaray' da formasının hakkını tam anlamıyla veren 4 isim vardı. Harry Kewell, Milan Baros, Arda Turan ve sakatlandığı süreye dek Servet Çetin...
Galatasaray' da eksilmeye başlayan mücadele ve hırsın son bayraktarları bu isimlerdi. Genel görüşe göre ' Bu oyuncular takımda kalmalı, 7 savaşçı daha alınmalıydı. '
Servet Çetin' in Marsilya' ya transfer olacağı iddia ediliyor. Görüşmeler kıran kırana devam ediyor deniyor. Peki Galatasaray Yönetimi Servet Çetin' i Fransızlara gönderirse boşluğunu doldurabilecek mi? Savaşçılardan birinin daha eksileceğini düşünüyor mu?
Açıkçası Riijkard gibi kariyerli bir teknik direktöre takımı emanet ederken Servet' in transferini söz konusu hale getirmek son derece garip...
Mehmet Topuz hakkında

Bu konu hakkında yazmayı uzun süredir düşünüyordum, kısmet bugüneymiş.
Bence, bu işte haklı olan kimse yok. Herkesin bir nebze de olsa hatası var. Hem futbolcusunun fikrini almadan onun bonservisini başka bir kulübe veren Kayserispor' un, hem futbolcu ile konuşmadan, ne düşündüğünü öğrenmeden onun bonservisini alan Fenerbahçe' nin, hem de kulüple irtibata geçmeden sözleşmeli futbolcuyla protokol yapan Beşiktaş' ın...
Bir adam düşünün, hırslı ve teknik bir orta saha oyuncusu... Anadolu takımlarından birinde yıllardır istikrarla görev yapıyor. Transfer dönemi başladığındaysa ' Ben Beşiktaşlıyım ' diyor. Beşiktaş Forması giyip fotoğraf çektiriyor, o arada Fenerbahçe araya giriyor, ' Mehmet Topuz' un transfer hakları bizdedir, ya Kayserispor' a döner ya bizde oynar. ' diyor - Fenerbahçe Başkanının bu bildik tavırları da başka bir yazı konusu elbette - , eski bir Galatasaray Yöneticisi de çıkıp ' Mehmet Topuz bize Galatasaraylı olduğunu söylemişti ' diyor.
Belirsizliğin ardından malum şahsın Kayseri' ye gidip Mehmet Topuz' u alması ve bir dünya starı almışçasına ona stadyumda imza attırması söz konusu... ' Bir gün herkes Fenerbahçeli olacak ' şapkasını giyerek tuttuğu 3. takımı da özetliyor genç orta saha oyuncusu.
Mehmet Topuz gelecek sezondan itibaren Fenerbahçe' de oynayacak ancak her asist yaptığında, her gol attığında Fenerbahçe Taraftarı önce düşünecek sonra da alkışlayacak. Keşke bunların hiçbiri olmasaydı...
Şimdi başka bir açıya dönelim. İtalya' nın x kulübündeki genç orta saha oyuncusu ile Milan anlaşıyor, bonservisini Juventus alıyor. Sizce böyle bir şey olur muydu?
Sigara yasağı
Temmuzdan itibaren kapalı mekanlarda sigara içme yasağı gibi anlaşılması zor bir uygulama başlayacak. Bana göre sigara yasağı, insanların tercih özgürlüğüne indirilmiş bir darbedir. Eğer bir insanın sigara içmeme özgürlüğü varsa, bir başkasının sigara içme özgürlüğü saygıyla karşılanmalıdır.
Uygulanıp uygulanmayacağı, tutup tutmayacağı umrumda değil... Benim itiraz ettiğim konu, halkın fikri alınmadan, çeşitli çevrelerin baskısıyla böyle bir yasağın başlayacak olması... Televizyonlarda gözümüze gözümüze sokulan konuyla ilgili reklamlar da artık iyice kabak tadı vermeye başladı.
Bir de olayın başka yüzü var. Gece geç saatlere kadar çalışan insanların kar altında sigara içtiği bir görüntü, kış aylarında... Afedersiniz ama bana çok saçma geliyor bu yasak.
Uygulanıp uygulanmayacağı, tutup tutmayacağı umrumda değil... Benim itiraz ettiğim konu, halkın fikri alınmadan, çeşitli çevrelerin baskısıyla böyle bir yasağın başlayacak olması... Televizyonlarda gözümüze gözümüze sokulan konuyla ilgili reklamlar da artık iyice kabak tadı vermeye başladı.
Bir de olayın başka yüzü var. Gece geç saatlere kadar çalışan insanların kar altında sigara içtiği bir görüntü, kış aylarında... Afedersiniz ama bana çok saçma geliyor bu yasak.
26
26 sayısının ifade ettiği birkaç şey var. Eskişhir' in plakası ve Aydın Yılmaz' ın Galatasaray' da giydiği forma numarasının dışında dünya üzerinde bulunduğum sene sayısı.
Geç bir yaş değil ancak erken olduğu da söylenemez. Hele benim gibi açık öğretimin okumak için zerre heyecan bırakmadığı, aşık olduğu güzeller güzeli insanı aptalca bir hatayla kaybetmiş, bir daha asla göremeyecek ve tüm hayallerini görmezden gelmeye başlamış biri için tam anlamıyla arada kalmışlık göstergesidir.
Korkuyorum. Sürekli karşıma, hem de nasıl, nefret ettiğim matematiği çıkartan sistemden, sadece kendilerini düşünüp tüm güzellikleri sömüren toplumdan, her şeyi bildiğini zannedip çevresine mürit toplarmış gibi havalara giren yalancı poeygamberlerden korkuyorum.
Heyecanım tükendi. Ne yapacağıma dair en ufak planım yok. Zaten plan yapmayı hiç sevmem. Yine de insanla dalga geçen sırnaşık umut belki yeni bir kapı açar benim için.
Geç bir yaş değil ancak erken olduğu da söylenemez. Hele benim gibi açık öğretimin okumak için zerre heyecan bırakmadığı, aşık olduğu güzeller güzeli insanı aptalca bir hatayla kaybetmiş, bir daha asla göremeyecek ve tüm hayallerini görmezden gelmeye başlamış biri için tam anlamıyla arada kalmışlık göstergesidir.
Korkuyorum. Sürekli karşıma, hem de nasıl, nefret ettiğim matematiği çıkartan sistemden, sadece kendilerini düşünüp tüm güzellikleri sömüren toplumdan, her şeyi bildiğini zannedip çevresine mürit toplarmış gibi havalara giren yalancı poeygamberlerden korkuyorum.
Heyecanım tükendi. Ne yapacağıma dair en ufak planım yok. Zaten plan yapmayı hiç sevmem. Yine de insanla dalga geçen sırnaşık umut belki yeni bir kapı açar benim için.
15 Haziran 2009 Pazartesi
Zalim zamanlar...
Güneş ışığı her zaman aydınlık bir kenti ve gülen insanları resmeden usta bir sanatçı değildir. Aslında karanlıklara saklananların maskesidir.
İnsanlar şeffaf değildir, ruhlarını göremez, beyinlerini okuyamazsınız. Bazıları rutinden sıkılmış, anlamını kaybetmeye başlamış, bazıları düzenin zincirlerinden biri olmuş, bazıları hayallerin öldüğünü anlamıştır.
Tahtı arzulayıp kendi kendisinin kuluna dönüşenler bilge zannedilir insanlar arasında. Sessizlik arayanlar, korkak zannedilir çünkü çoğu kişi için ilgi çekmek ve gösteriş yapmak normaldir. Günüzümüzde soğuk espriler yapmadan, bir başkası olmaya çalışmadan, kibirli olmadan özgüveninizi kazanamaz ve aşık olamazsınız. Haksızlık etmeyelim, bazı insanlar vardır, onlar insanın sözlük anlamıdır, işte o yüzden hayat bu insanlara zalim zamanları takdim etmiştir.
Unutuş ve öfke, perçemleri alnına düşen ve sakince tebessüm eden güzel bir kızın yüzünde, cepleri parayla şişmişlerin ölçüsüz kahkahalarında, çağın en ciddi tehlikelerinden biri olan egoizmde varolur.
İnsanlar şeffaf değildir, ruhlarını göremez, beyinlerini okuyamazsınız. Bazıları rutinden sıkılmış, anlamını kaybetmeye başlamış, bazıları düzenin zincirlerinden biri olmuş, bazıları hayallerin öldüğünü anlamıştır.
Tahtı arzulayıp kendi kendisinin kuluna dönüşenler bilge zannedilir insanlar arasında. Sessizlik arayanlar, korkak zannedilir çünkü çoğu kişi için ilgi çekmek ve gösteriş yapmak normaldir. Günüzümüzde soğuk espriler yapmadan, bir başkası olmaya çalışmadan, kibirli olmadan özgüveninizi kazanamaz ve aşık olamazsınız. Haksızlık etmeyelim, bazı insanlar vardır, onlar insanın sözlük anlamıdır, işte o yüzden hayat bu insanlara zalim zamanları takdim etmiştir.
Unutuş ve öfke, perçemleri alnına düşen ve sakince tebessüm eden güzel bir kızın yüzünde, cepleri parayla şişmişlerin ölçüsüz kahkahalarında, çağın en ciddi tehlikelerinden biri olan egoizmde varolur.
Magnificent Seven ve değerler üzerine

Magnificent Seven, cesaretin öyküsüdür. 1960 yılında çekilen filmi John Sturges yönetmiş, Hollywood Efsaneleri Yul Brynner, Eli Wallach, Steve McQueen ve Charles Bronson yapımı ölümsüzleştirmiştir.
Konuya gelirsek, küçük bir Meksika Kasabası Calvera ( Eli Wallach ) adı verilen haydutun başını çektiği çeteden bunalmıştır. Çareyi, vahşi batının önemli silahşörlerini davet etmekte bulurlar. 7 cesur adam, Chris Adams ( Yul Brynner ) önderliğinde cephanelerinin sonuna dek köyü savunur ancak cesaret yeterli değildir, sonunda teslim olmak zorunda kalır. Calvera şaşkındır, kocaman çetesi 7 adam karşısında resmen dağılmıştır. Sorar: ' Bu köylüleri savunmak yerine neden bana katılmadınız? Ben zenginim, onların verdiği ne ki? '
Grubun bilge adamı Vin ( Steve McQueen ) sakince cevap verir: ' Bir gün sağa sola bakınırken bir adamın tabana kuvvet bir kaktüse koştuğunu gördüm, neden böyle yaptığını sordum, o an için iyi bir fikir gibi geldiğini söyledi. ' Calvera onları geri gönderir ancak cesaret ölmemiştir, silahşörler sözlerini tutmak için geri döner, Calvera ve çetesine ağır bir darbe indirir. Filmin en ilgi çekici kısımlarından birinde, Calvera, Chris Adams' ın tabancasından çıkan kurşunla yere yığılır ve şaşkınlıkla sorar: ' Neden? Tüm bu çabanız neden ? '
' Çünkü ' der Vin ' Cevap oralarda bir yerlerde... '
Yedi silahşörün cesaret ve onur yüklü yolculuğu, aranan anlamı kastetmektedir. Günümüzün siyaset, para ve suç üçgeninde gitgide eriyen dünyasında artık iyice silinmekte olan anlamı...
İnsanlar artık sabah işe gidip akşam eve gelmek rutininin değişmez bir parçası oldu. Onlar, bazı komşularının ismini bilmiyor. Geceleri sokaklarda yürümek tehlikeli, yalnız dolaşmak afili delikanlılarca bir meydan okuma olarak algılanıyor. Recep İvedik ve Polat Alemdar' ın çocuklara örnek olduğu, küfrün artık hayatın alışılagelmiş bir simgesi haline geldiği bir ülkede yaşıyoruz.
Oysa, çok değil, kısa süre önce, bir yerlerde değerler yaşıyordu. Onur, saygı, sevgi, cesaret ve daha nicesi... Eğer bugün başımızı önümüze eğip yürüyorsak, 1000 kişi karşısında cesaretini kaybetmeyen 7 cesur adam gibi değerlerimizi savunmuyorsak, sorunu başka yerde değil, bir yabancıda değil, öncelikle kendimizde aramalıyız.
Nasılsın?
Bu soruya cevap vermekten sıkıldım artık. Cevap versen kendine yalan söyleyeceksin, cevap vermesen nezaketsizlik olacak.
İşim gereği bu soruyu günde bir sürü kez cevaplamak zorunda kalıyorum. Gülümseyerek takılmış plak misali ' İyiyim ' diyorum. ' İyiyim ' derken içimde volkanlar patlıyor oysa ki.
İnsanın hayatında heyecan söz konusu olmadığında böyle oluyormuş. Oysa eskiden çok güzel resimler yapar, çok güzel yazılar yazardım. Lise döneminde, sınıfta tek öğrenciyi yetenekli olarak gören resim öğretmenim, Allah rahmet eylesin, sayesinde resimden soğudum. Yazıyla aram ne zaman bozuldu? Bilemiyorum. Belki sabırsızlığımdan dolayı hemen iyi eserler vermek istedim.
Farkına vardığım iki şey var: Büyük abilerin dünyasında yeteneksiz biri olduğum ve 30 yaşından sonra birinin emrinde çalışamayacağım...
Umutsuzum. Mutlu olmakla umutsuz olmak ince bir çizgide kesişebilir. Yüzünüz gülerken içinizde sürekli bir şeyler yanar. Demek ki ne yapıyoruz? Aşksız, umutsuz, üniversitesiz bu dünyada umut etmeden ama başkasının robotu olmadan yaşamaya çalışıyoruz.
İşim gereği bu soruyu günde bir sürü kez cevaplamak zorunda kalıyorum. Gülümseyerek takılmış plak misali ' İyiyim ' diyorum. ' İyiyim ' derken içimde volkanlar patlıyor oysa ki.
İnsanın hayatında heyecan söz konusu olmadığında böyle oluyormuş. Oysa eskiden çok güzel resimler yapar, çok güzel yazılar yazardım. Lise döneminde, sınıfta tek öğrenciyi yetenekli olarak gören resim öğretmenim, Allah rahmet eylesin, sayesinde resimden soğudum. Yazıyla aram ne zaman bozuldu? Bilemiyorum. Belki sabırsızlığımdan dolayı hemen iyi eserler vermek istedim.
Farkına vardığım iki şey var: Büyük abilerin dünyasında yeteneksiz biri olduğum ve 30 yaşından sonra birinin emrinde çalışamayacağım...
Umutsuzum. Mutlu olmakla umutsuz olmak ince bir çizgide kesişebilir. Yüzünüz gülerken içinizde sürekli bir şeyler yanar. Demek ki ne yapıyoruz? Aşksız, umutsuz, üniversitesiz bu dünyada umut etmeden ama başkasının robotu olmadan yaşamaya çalışıyoruz.
14 Haziran 2009 Pazar
Umurumda değil
Stephen King' in romanından uyarlanan, Frank Darabont' un yönetmenliğini yaptığı, başrollerinde Tim Robbins ve Morgan Freeman' ın ustalıkla yer aldığı The Shawsank Redemption filminin bir sahnesinde, Red, 3. kez şartlı tahliye kurulunun karşısına çıkar.
- Benden ne öğrenmek istiyorsun genç adam? Islah olup olmadığımı mı? Yıllardır buradayım ve ne bir kavgaya giriştim, ne bir olay çıkardım. Evet, ıslah oldum ve toplum için artık tehdit değilim. Yine de kimin umrunda? Bas reddi gitsin!
Bu sözlerinden sonra Red şartlı tahliye edilir, özgürlüğüne kavuşur. İnanmıştır o, değerlerine bağlı kalmış, iyi niyetli biçimde yaşamıştır.
Ortaokuldan mezun olup liseye geçtiğimiz dönemde hala tazeliğini koruyan hayallerimiz vardı. Bizleri canlı tutardı onlar, bize güç ve cesaret verirdi. Ne olduysa kanunen büyüdüğümüze karar verildikten sonra oldu. Önümüze tonlarca sevmediğimiz ders, kibir ve zorunluluk serildi.
Anladık ki, çalışmak ve istemek yetmiyor. Tüm o ciddi bölümlerin kapısını matematik denen sevimsiz ders kilitlemişti.
Anladık ki, aşık olmak yetmiyor, aşık olduğumuz kızlar bize bakmıyordu, bize bakanlaraysa biz gözlerimizi çevirmiyorduk.
Anladık ki, üniversite için askerlik belgesi almak için gittiğimiz şubede, memurun bize bağırma hakkı vardı.
Biz, asla biz olamamıştık. Bir tek temiz dünyamız kalmıştı, o da hayallerimizin yaşamaya çalıştığı bir coğrafyaydı. Sevimsiz dünyada ise, statüsüz, aşksız, hayalsiz birer robottuk. ' Umurumda değil ' demeyi öğrettiler bize, gözlerimizin doya doya izlediği hayatın renklerini yutan tüm sevimsizlere çok teşekkürler (!)...
- Benden ne öğrenmek istiyorsun genç adam? Islah olup olmadığımı mı? Yıllardır buradayım ve ne bir kavgaya giriştim, ne bir olay çıkardım. Evet, ıslah oldum ve toplum için artık tehdit değilim. Yine de kimin umrunda? Bas reddi gitsin!
Bu sözlerinden sonra Red şartlı tahliye edilir, özgürlüğüne kavuşur. İnanmıştır o, değerlerine bağlı kalmış, iyi niyetli biçimde yaşamıştır.
Ortaokuldan mezun olup liseye geçtiğimiz dönemde hala tazeliğini koruyan hayallerimiz vardı. Bizleri canlı tutardı onlar, bize güç ve cesaret verirdi. Ne olduysa kanunen büyüdüğümüze karar verildikten sonra oldu. Önümüze tonlarca sevmediğimiz ders, kibir ve zorunluluk serildi.
Anladık ki, çalışmak ve istemek yetmiyor. Tüm o ciddi bölümlerin kapısını matematik denen sevimsiz ders kilitlemişti.
Anladık ki, aşık olmak yetmiyor, aşık olduğumuz kızlar bize bakmıyordu, bize bakanlaraysa biz gözlerimizi çevirmiyorduk.
Anladık ki, üniversite için askerlik belgesi almak için gittiğimiz şubede, memurun bize bağırma hakkı vardı.
Biz, asla biz olamamıştık. Bir tek temiz dünyamız kalmıştı, o da hayallerimizin yaşamaya çalıştığı bir coğrafyaydı. Sevimsiz dünyada ise, statüsüz, aşksız, hayalsiz birer robottuk. ' Umurumda değil ' demeyi öğrettiler bize, gözlerimizin doya doya izlediği hayatın renklerini yutan tüm sevimsizlere çok teşekkürler (!)...
13 Haziran 2009 Cumartesi
Bekleyenler...
Başlarda hayaller kurardık, çocuktuk o zamanlar, aklımıza büyüklere özgü tonlarca şey girmemişti daha. Büyümeye başlamıştık ama topların peşinde, üstümüz başımız çamur olurken, Barış Abi ' Domates, biber, patlıcan ' diye bağırırken hala hayatın güzel yerlere gideceği konusunda büyük umutlarımız vardı.
Sonra büyüdük. Beklentilerimiz arttı. Çevremizde bir sürü çift göz bize çevrilmiş, ne yapacağımızı bekliyordu. Diğer annelerin bakışları tepedendi artık, meğer onların çocukları daha iyi okullarda okumalıymış, meğer rekabet varmış. Bizi anlamadılar, sevmek, saymak, sevilmek, sayılmak istediğimizi anlamadılar. Hepsi büyük adamlardı ancak onlara başka türlü öğretilmişti. Onlar kazanmalıydı, parası olan, arabası olan, gücü olan hakim olurdu. O yüzden Nietzsche' yi de anlayamadılar, Zerdüşt' ü de.
Yaş ilerledikçe hayallerimizin buz gibi gerçeklerce katledildiğini gördük, aşkların şans işi olduğunu anladık, sevilmedik, o yüzden de sevmek istemedik. Acaba gecenin bir yarısı o yüzden mi uyanıktık? O yüzden mi neskafelere, sigaralara sığınıp anksiyete krizlerine kapıyı ardına kadar açtık?
İçimizde bir şeyler bittiğinde toplum hala koşuşturuyordu, ne yavru kedi umurlarındaydı, ne beyaz tenli güzel kız ne de keskin kokulu beyaz gül.Bizi sessizliğe ittiler çünkü onlar gibi biçimsiz kahkahalar atamadık. Bir yaz gecesinde sessizliğin devamını dinlerken bekleyenlere katıldık.
Sonra büyüdük. Beklentilerimiz arttı. Çevremizde bir sürü çift göz bize çevrilmiş, ne yapacağımızı bekliyordu. Diğer annelerin bakışları tepedendi artık, meğer onların çocukları daha iyi okullarda okumalıymış, meğer rekabet varmış. Bizi anlamadılar, sevmek, saymak, sevilmek, sayılmak istediğimizi anlamadılar. Hepsi büyük adamlardı ancak onlara başka türlü öğretilmişti. Onlar kazanmalıydı, parası olan, arabası olan, gücü olan hakim olurdu. O yüzden Nietzsche' yi de anlayamadılar, Zerdüşt' ü de.
Yaş ilerledikçe hayallerimizin buz gibi gerçeklerce katledildiğini gördük, aşkların şans işi olduğunu anladık, sevilmedik, o yüzden de sevmek istemedik. Acaba gecenin bir yarısı o yüzden mi uyanıktık? O yüzden mi neskafelere, sigaralara sığınıp anksiyete krizlerine kapıyı ardına kadar açtık?
İçimizde bir şeyler bittiğinde toplum hala koşuşturuyordu, ne yavru kedi umurlarındaydı, ne beyaz tenli güzel kız ne de keskin kokulu beyaz gül.Bizi sessizliğe ittiler çünkü onlar gibi biçimsiz kahkahalar atamadık. Bir yaz gecesinde sessizliğin devamını dinlerken bekleyenlere katıldık.
12 Haziran 2009 Cuma
Kayıp ruhlar
Onları herhangi bir yerde görebilirsiniz. Etten, kemikten, gülüşten ve yorgunluktan oluşan ruhlardır. Hepimiz gibidir, hepimizden farklıdır. Anlatmak isteyip de anlatamadıkları, bağıra bağıra anlattıkları ile bizden ayrılır hepsi.
Güneşin yuttuğu raylarda ilerlerken, bir metronun içinde, etrafa bakındığımızda, onları göreceğiz. Nefes alıp verişlerini duyacağız ve aklımızdan dudaklarına kelimeler oturtmak geçecek. Onları kendimize yakın hissedeceğiz, hatta bazılarının yüzünü sabaha kadar seyretmek isteyeceğiz. Tablodaki yerleri ne? Tabloyu yapan kim? Tüm bu insanlar nereden geliyor? Gittikleri yerde mutlu olacaklar mı?
Anonsları dinlemekten yorulduğunuzda, şarkınız bitip kulaklıklarınıza sessizlik çöktüğünde gözlerinizi ufuktan ayırmayın. Kayıp ruhların arasında kendinizi unutmamak için bir şeyler yapın. Gülümseyin, güzel bir kadına göz kırpın ya da çevreye dikkatle bakın. Belki de sıradaki ışık sizi aydınlatacak.
Güneşin yuttuğu raylarda ilerlerken, bir metronun içinde, etrafa bakındığımızda, onları göreceğiz. Nefes alıp verişlerini duyacağız ve aklımızdan dudaklarına kelimeler oturtmak geçecek. Onları kendimize yakın hissedeceğiz, hatta bazılarının yüzünü sabaha kadar seyretmek isteyeceğiz. Tablodaki yerleri ne? Tabloyu yapan kim? Tüm bu insanlar nereden geliyor? Gittikleri yerde mutlu olacaklar mı?
Anonsları dinlemekten yorulduğunuzda, şarkınız bitip kulaklıklarınıza sessizlik çöktüğünde gözlerinizi ufuktan ayırmayın. Kayıp ruhların arasında kendinizi unutmamak için bir şeyler yapın. Gülümseyin, güzel bir kadına göz kırpın ya da çevreye dikkatle bakın. Belki de sıradaki ışık sizi aydınlatacak.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)